Kabul ediyorum, yapılan uçsuz bucaksız eleştirilerden de hareketle; "Yahu bir gideyim göreyim, eksiklerini tespit edeyim de bir sağlam eleştiri de ben yapayım." diyerekten, Fatih'in Kostantiye'ye yaptığı gibi bir taarruz hevesiyle gittim filme.
Ve ne hoştur ki beklentilerimi, beklentilerimi boşa çıkarmazcasına karşıladı beni Fetih 1453.
Eksiklik, amatörlük, acemilik kaynıyordu film. Eleştirecek mevzu bol. Hatta her şeyden bol.. Deve-hörgüç mevzusu misali.
Olmuyor işte olmuyor.. Yahu para harcamadan bu işler ol-mu-yor..
"E 17 milyon ?" seslerini duyar gibiyim. E iyi para tamam ama bu denli efsanevi bir senaryo için çok çok az. Efendim öyle Türkiye tarihinin en pahalı filmi olmakla, işte bilmem kaç bin tane kostüm kullanmakla, figüran sayısının bolluğuyla olmuyor bu işler. Tarihin en önemli olaylarından birini filmleştiriyorsan, kriterlerini dünya kriterlerine göre belirlemen gerekir.
"Biz anca bu kadarını yapabildik, umarız daha iyisini yapan da çıkar." savunmasını asla kabul etmiyorum.. Hele hele yapılan eleştirilere "Yahu yap da sen daha iyisini yap." cevabını aptallık olarak görüyorum.
Bu film eleştirilir.. En çok bu film eleştirilmelidir, çünkü bu film bir Recep İvedik değildir.
En şanlı destanlardan biri değil mi? Evet.. O halde en mükemmel şekilde olmalıdır..
"Yahu ayrıntılara takılma, filmin içeriğine bak sen, hikaye harika değil mi Allah aşkına" diyenler var.. Yahu bu hikaye filmleştirilmese de harika bir hikaye zaten.. Marifet hak etiği kaliteyi verebilmek değil mi.
İşte bu yüzden acımasızca eleştirilmeli. En iyi olmayacaksa 'Fetih 1453'ler çekilmemeli.
Çizgi filmden pek de bir farkı olmayan sözüm ona animasyon sahnelerine tahammül edemedim.. Bakmak, görmek istemedim..
Film Hz. Muhammed(sav)'ın sözleriyle başlıyor ve o kısım o kadar kısa sürüyor ki.. Arap ahaliyi canlandıran kimselerin diyalogları o kadar acemice ki.. (o kısım kısa tutulmuş, "Zaten film üç saat sürecek.. Koştur koştur koştur." der gibi)
Sonra birden Fatih Sultan Mehmet'in doğduğu ilan ediliyor.. Sadece ilan ediliyor. Sonra bir bakıyorsun Mehmet kılıç kuşanmış, Ulubatlı ile savaş provası yapmakta(yine "Zaten film üç saat sürecek.. Koştur koştur koştur." der gibi).
Olaylar arası tabiri caizse 'zırt pırt' geçişler bitmek nedir bilmiyor.
Ulubatlı mızrağı gönderiyor, mızrak adamın boğazına saplanıyor, yere düşerken ise mızrağın sapı bir yerde, başı başka yerde vs. (yönetmenin gözünden kaçan detaylardan sadece biri)
Veee o gemiler karadan yürütüldü.. Yürütüldü de ne oldu, ne yaptılar, ne işe yaradılar??
Öğrenebildik mi bunu filmde? Hayır. Gördük mü? Yok..
Sadece karadan yürütüldüler ve Haliç'e indiler. Hepsi bu..
Ve bu düşman tarafından o kadar olağan karşılandı ki akıl alır gibi değil. Bu tarihi olayla alakalı bir karikatürde görmüştüm; "-Yahu gemileri nasıl geçireceğiz? +Karadan yürütelim -O da olur." diyordu Fatih Sultan Mehmet.. Filmde, gemilerin karadan yürütülmesi mevzusu bu kadar basit geçilince o karikatür geliverdi aklıma.
Ve bir gelenek de bozulmamış filmde.. "İki ana karakterin kapışması normalden uzun sürer ve başrol oyuncuları hemen ölmezler, kıvranır kıvranın zor ölürler.", ki; Ulubatlı ile o Latin gencin kılıç savaşı sürüyor da sürüyor, alışageldiğimiz gibi. Daha ayrıntılı olması gerekirken kısa tutulup hızlıca geçilen sahneler de vardı oysa, eğer hatırladıysak!
Ulubatlı sancak kulesine çıkıyor, oklar bedenine saplanıyor, üç oluyor, beş oluyor on oluyor.. Kıvranıyor kıvranıyor ölmüyor.. Bir on dakika kadar sırtında, göğsünde oklarla bayrağı kuleye yerleştirmek için çabalıyor. Ne olur tabular yıkılsa; latinle kapışması daha kısa sürse, bayrağı yerine koyma mevzusu aşırı dramatize edilmese..
Hatası bol, eksiği, acemiliği bol Fetih 1453.. Ama çok da normal.
Öyle ya Fatih Aksoy bir yönetmen değil yapımcıdır.. Bu güne kadar "Al şu parayı, film çek bana." demiş ve güzel de paralar kazanmıştır..
Ama yönetmen koltuğu patron koltuğuyla benzer şeyler değil maalesef.
Sonuçları da pek hoş olmuyor zira. Ama filmde bir deve kuşu yumurtası kırıyor Aksoy, çok başarılı buldum doğrusu.
İşte böyle; az para, çok emek(göreceli), yetersiz sonuç. Hep kendimizle yarışıyoruz ve başarısız oluyoruz.
Bu yüzden Fetih filmini Fransızların meşhur bisküvisi 'petit beurre'e benzettim.
Çünkü Amerikalılar'ın yedi katlı düğün pastalarının yanında bizimkiler anca çayla atıştırmalık bisküvi kalıyor.
Afiyet olsun.
e.p