17 Temmuz 2012 Salı

Bugün Yine Günlerden..

Bugün yine günlerden: “ Bugün git, yarın gel.”
Bugün yine: “…TL olmaz, … TL olsun.”

Ve yine garson sandılar beni: “ Üç çay, bir de kalem, kalem.”
Peki ya o klasik soru sorulmazsa olur mu hiç: “Bunlar? Bunlar yeni baskı mı?"
Geçen yıl yayımladığımız sayıyı veya iki ay önce yayımladığımız sayıyı niye getireyim ki a be kuzum, tabii ki yeni yayın..

Bu yaz pişiyorum bu yaz..
Afyon sıcağıyla, Puzzle Time yaşattığı tecrübelerle pişiriyor beni.
Bugün günlerden: yüksek ateşte, kızarıncaya kadar.

Çok dolandım çok bugün.
E Özdilek tarafında gidince de, yavrucuklarımı ziyaret etmeden dönmedim tabi.
Aziz Yuso’m ve yavruları Şakir ile Benjamin pek iyi vaziyetteler.
Yeni istirahatgahlarında yeni yeni tavşancık arkadaşlar bulmuşlar kendilerine. Hem birkaç horoz ve kedi de. Rafet Usta’nın avlusunda tatil havasındalar hepsi birden. Bir mutlu oldum, bir mutlu oldum.

Ve bugün, mesaisi hava karardıktan sonra bitenleri iyi anladım bugün.
Ve yine adını dahi bilmediğim bir berberle kanka oldum bugün..(saç kestirmeye gidip de, berberin kankasıymış gibi muhabbet etmediği kaç kişi var ki zaten?)
Balıklardan, balıkçılıktan, yaklaşmakta olan Ramazan’dan ve balık tutmaya gittiği günlerde oruç tutmayacak oluşundan konuştuk. Bu arada “Ense naturel mi?” diye sormadı, özgün çalıştı.
Sürrealist olduğunu düşünüyorum.
Bugün günlerden: Salvador Dali.

Ve Yeşil Cami’de paydos dedik, dönüş yoluna koyulduk. Saat 11 civarı idi.
Yeni parkeleri ve çocuk ayakkabısı gibi yanıp sönen kaldırım ışıklarıyla da bir Şanzelize olamayacak olan Dumlupınar’dan geçtim.
Devreden mekandaki çalışanların, çalıştıkları mekanın isimini bilmiyor oluşlarına bir kez daha hayret ettim (sabah uğrayıp yayın bırakmıştım). Mekanın adı bende saklı. Hem belki ben de yanlış biliyorumdur kim bilir?

Az ileriden sağa dönüşte; düğün olduğu her halinden belli otelden yükselen taverna müziğini ve otelin önünde sigara içen beyaz yüzlü, siyah kılıklı kızı kendimce protesto ettim.
Rıza Çerçel’den yükselen "Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime" ise aldı beni eskilere götürdü.. Ama çok eskilere değil.
Cümle sonundaki ‘halime’ ise, isimlerinden biri Halime olan eski bir arkadaşı hatırlattı.. Ama çok eski değil.
Ve gözlerim vali konağı önündeki köpeciği aradı yol alırken salına salına Ordu Bulvarında,
Penim deyişimle ‘Pars’. Öpeyim okşayım istedim ama yoktu görünürde. Sanırım bu akşam erken yatmış kerata.
Yeşilyol'un sonuna doğru geldiğimde hararetten yandığımı fark edip, daldığım marketten aldığım meyve suyunu bir nefeste bitiriverdim daha Demir Yalayan'a varmadan.
Demir Yalayan’dan dönüşte köşedeki kahvenin okeyci amcaları ise yine sigara dumanlarıyla selamladılar beni. Karşıdaki teraslı kahvedekilere de bir göz attım.. Memlekette kahveden bol ne var..
Bugün yine günlerden: Sait Faik'ten ya da Mehmet Akif'ten, Mahalle Kahvesi.

Evet evet çok yer dolandım,  çok yerden geçtim bugün, bu gece.
Sevdiğim yerlerden, sevdiğim kişilerin olduğu yerlerden..
Bir tek ‘Düşler Sokağı’ndan geçmedim. ‘Bir gece vakti’ olmasına rağmen.
Uydukent’e yaklaşırken yol kenarındaki karpuz kamyonu bir klasik artık. Fakat karpuz şimdi 40 kuruş. Kavun ise 1 TL. Hem de bal kavun.. Yaşasınnn!

O çarşıdan Uydukent’e giden, o ömrümün en uzun, o ömrümün en kısa, o ömrümün en ihtiyar, o ömrümün en çocuk yolu var ya o.
O yolu tüketene dek aklımdan geçenler.. Neler neler..
Eve geldim Orhan Pamuk’un son otuz sayfası sitemkar bana. İhmalkarlığımdan yakınıyor.
Gitarımla ise görüşmeyeli bayağı oldu. Yolda görse tanımaz. Selamünaleyküm desem ses etmez.
Fa diyez major desem, mi minör deyip kesip atacak, o derece.
E olsun ne yapalım. Hem yeni dostlarım var benim de; Köprübaşı’nda, Otpazarı Camii’nde tanıştığım emekli sünnetçi 85 yaşındaki amca mesela.
Vali konağının sadık bekçisi Pars vs.
Hem, yol kenarındaki kamyonu da seviyorum ben.

Yarın sabah erkenden Gülyurt’a gideyim ben. Kalabalık üşüşmeden yayın bırakayım. Hem belki kahvaltı da yaparım uzun zamandan sonra. Hem, Gülyurt'u da seviyorum ben.

Peki ya yarın günlerden..?


e.p

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder