2 Mart 2013 Cumartesi

Yeşil Güzel Bir Renktir


























İmaret'in avlusuna sığındım bugün..
Muhabbetin havlusuna sardılar beni.
Hüseyin Amca, Tevfik ve diğerleri.

Ayakkabımda; serçe parmağıma denk gelen yerin yırtık oluşunu sevdim.
Diğer yerlerinin yırtık olmamasına şükrettim bugün.
Avucuma para konmamasına hayıflanmadım;
Elimin okşanıp, "Meteliğim yok, kusuruma bakma kardeşim." denmesine teveccühle teşekkür ettim bugün.

Yanımdan geçen, güzel vücutlu güzel kızı aç kurtlar gibi seyretmeyişimle içten içe övündüm.
Övüncümde kibir bulup, ukalalığıma sitem ettim.
Niyetçi tavşan masumiyetiyle liseli kızlara yanaşan, pis sakallı pis adamın niyetini yüzünden okudum; okumayı söktüğüm güne lanet okudum.
O'nun adına ben kızardım, ben utandım.
Ve "Ukalalık, tacizden iyidir."de mutabakata vardım bugün.

Banka yazılmış telefon numarasını komik buldum.
Ciddiye alıp, numarayı çevirenin çabasını daha da komik buldum.
Numaranın gerçek olma ihtimalini ve onu oraya yazanın hevesini daha da komik buldum.

Duvarın hemen dibinde oturan; tespihli, kasketli amcaların sohbetine imrendim.
Hemen yanımdaki yaşlı çiftin konuştuklarına kulak kesildim.
Telefonla konuşan tesisatçının jargonundan üç beş bir şey öğrendim.
Sigarasını keyifle yakan çocuğa "Hayat sana güzel." der gibi,
Sigarasının sonuna gelmiş amcaya "Dertlerini de sigaran gibi yakıp bitirebildin mi bari?" der gibi baktım.
Her ikisine de "Ne halt ediyorsanız edin, dumanı bana doğu üfürmeyin." der gibi baktım.
Ve bana doğru "Ne yazıyor acaba?" der gibi bakan adama, yanağımın sol tarafından dişlerimi hafifçe gösterecek şekilde yaptığım; sahte, eğreti tebessümle karşılık verdim.

Ağaçların haklı özlemine hak verdim..
Onlar da özlemiş baharı;
Yeşili istiyorlar..
Bıktırmış artık sarı.
E öyle ya; yeşil güzel bir renktir.
"Yaz gelse de şenlensek." diye bekleyen havuzun yanı başına, avlunun orta yerine dikilmiş; o acımasız, o hunhar, o çirkin koca beton direğe karşı, ağaçların haklı küfrüne hak verdim..
Ekmek parçalarına hevesle saldıran kuşları hevesle izledim; ekmekleri bırakanları taktir edip, "İnsanlık ölmemiş."e sevindim bugün.

Oturduğum bankta geriye doğru yaslanıp, biraz sıyrılır gibi oldum bugünden.
Birkaç 'flashback'e teslim oluyormuşum meğer:
Karşımdakinin saç yönünden sıkıntılı olduğunu unutup, muhabbet esnasında "Kelin ilacı olsa...." benzetmesini yaptığım için kendime bir kez daha güldüm.
Hastanede, muayene sırasını  gösteren ekrandaki hasta isminin 'Şifa' oluşunun garipliği üzerine bir kez daha düşündüm..
Kelin ilacı yok başına, Şifa'nın şifası yok derdine..
Ve 'merhaba'.
"Benden sana zarar gelmez."ken, 'merhaba'nın manası; üslubu tutturamadığım için, "Saygısızlık yapmış gibi mi oldum acaba?"ya bir kez daha takıldım.
Kendime kızdım.
Misket büyüklüğündeki taşa o hışımla tekmeyi bastım.
Hocanın, özrümü duymamış olma ihtimaline üzüldüm..
O halde tekrar:
Afedersiniz Barış Hocam. Kabalık etmek istemezdim. Yanlış anladınız beni;
".....Sizin çadıra gelişim, küçük kardeşini görmek için."

Ve hocalardan bahis açmışken;
Ahmet Hocam..
Yahu sen ne güzel bir adamsın. Canımızın içisin tabir yerindeyse.
Gözümüzün nurusun adeta;
"Roniya çave me"
Doğru..
Terziler, her şeyi diktiler; kendi sökükleri hariç.
Bir de, insanların yürek yaraları hariç..
Bu arada, yeşil ne güzel bir renktir.
"Roniya çave mın"

Ve,
İnsanların aynı enlemde, farklı boylamlarda olabilmesi düşüncesine şaşırdım.  (Benbunainanmadım1)
Sen o diyarda bir şeyler okur, ben bu diyarda bir şiir yazar..

Ve malesef;
Devrildi o ağaç.
Kestiler o ağacı..
Kimi ümitler gibi;
Belki de Setterhan'ın hayalleri gibi;
Kuru bir odundan fazlası değil artık Nar Ağacı.
Kuruyan bir; 'siz' yerine 'sen' diyebilmek hevesi gibi.
Kuruyan bir; 'sen ve ben' yerine, 'biz' diyebilmek hevesi gibi..

Öyle..
Gökyüzü bazen gerçekten de insanın ciğerine ciğerine doluyor.
"Eksik bir şey mi var hayatımda?" sorusuna; canhıraşane "Evet." diye cevap verdim bugün.
Çünkü gözlerim gerçekten de sık sık dalıyor.
"Evet"imin avludaki yankısının, yüzümü dövmesine, tenimi yakmasına, etimi acıtmasına müsade ettim bugün.

Evet..
Bugün yine en çok O'nu düşündüm.
Belki de her adımda.
Gülüşünde neşeler buldum.
Hüzünler buldum "Sen ayrııı, ben ayrı." der edasında. (Benbunainanmadım2)

Ve fakat;
Vurdukça güneş yüzüme, karşı koydum hüznüme..
Gülen yüzler çizdim gökyüzüne elimle.
Bulutlara selam verdim, rüzgarı dudaklarından öptüm.
Hüznüme çağırmamıştım da,
Ortak ettim onları da; bir anda peyda olan, bir anlık sevincime.
Ve göz kırptım şu Kızılderili şiirine:
"İçimden gülmek geliyor, kızağım kırıldı diye.
Kaburgaları çıktı diye gülmek istiyorum.
Yolun ortasında buza saplanmışım,
Başımın çilesi..
Gülmek geliyor içimden..
Oysa gülecek ne var bunda?"

Kızağım kırık ve yolun orta yerinde öylece kalakalmışım.
Ve gerçekten de hiç komik değil bu hal.
Ama yine de,
"Somurt!" diyen hayata küstahça sırıttım..
Sakızımı yüzüne doğru patlattım, şımarıkça dil çıkardım hayata bugün.


(İmaret Günlüğü)

e.p

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder