Yakışıklıydı çocuk..
Ve güzeldi kız..
Besbelli; 'aşk'tı sohbetlerinin rengi.
Ve maviydi kzın türbanı; ve mavi yine parkası.
Ve yine aynı renkti çocuğun ıslak mendille sildiği ayakkabısı.
'Uyum'du varlıklarının rengi.
Arkada; abdestli, ellerinde tespihle onca amcaya aldırmadan;
Öpüverdi çocuk kızı yanağından.
Islak bir haz yapıştı kızın yanağına;
Yersiz bir zevk döküldü oğlanın dudağından.
Ve 'utanç' oluverdi kızın bakışlarının rengi.
Bir yandan da keyif.
Şüphesiz 'yanlış'tı yaptıklarının rengi.
Ahlak seviyesini bilemediğimiz bir polis yanaştı aniden;
"Ahlak zabitiyim." diyordu bakışları.
Koyu lacivertti üniforması; koyu siyahtı tavrı.
Kızın yanağından söktü çocuğun dudaklarını;
Kafa kağıdı sordu; "Kafanız mı iyi sizin?" der bir edayla.
Açık maviydi oğlanın kimliğinin rengi.. Ve açık kırmızı kızınki. Utancından kızaran yanakları gibi..
Kusuruma bakılmasın, hak ettiniz..
Eceli gelen köpek misali..
Cami avlusu burası.
Kalktım da yürüdüm sahiplendiğim banktan.. Sandığım gibi benim değildi nihayetinde.
Sahiplendiğim İmaret de benim değil ya zaten, bu bir gerçek.
Ama sahip olmadan sevmek işimiz bir yerde.
Hem Hüseyin Amca'nın varlığı da bir muamma artık.
Göremez oldum son zamanlarda.
Ve Hüseyin Amca'nın bir hayal ürünü olduğuna, benim ise bir şizofren olduğuma inanma seviyesine geldim.
Neredesin Hüseyin Amca?
Bastonun nerede?
Ardı ardına soruların nerede?
Biz tam kadro buradayız işte!
Üç dört bank sonra karşılaştım tanıdık bir simayla..
Misafir oldum üç beş dakika..
'Neşeli bir dost merhabası'ydı BİM'den alınmış Le Cola'nın rengi..
Ve "Oturmaz mısın?"dı samimiyetin rengi.
Elveda.
Yürü..
Yürü Allah yürü.
Hedef başka bir avlu.
Yol yokuş, yük ağır ve eşek topal.
Ayakkabım vurduğundan ayağımı.
Ve çuvallar dolusu günahım ezdiği için sırtımı.
Ve yamaç olduğu için Çavuşbaşın sokakları.
'Şifa'ydı aktarlardan gelen kokunun rengi..
'Davudi'ydi Ot Pazarı Camii'nden gelen imamın sesi.
"Ne olursan ol yine de gel."di; varlığına zıtlık teşkil ederek, dönmesi gerektiği halde tam aksine olduğu yere çakılmış semazen heykelinin rengi.
Merhaba Melisa..
Merhaba yüzünde melisa çiçeğinin güzelliği olan yavrucak.
Kim verdi bu ismi sana?
Bir süre Fransa'da bulunmuş bir akraban mı?
Yoksa çocukla çocuk olmayı başarabilen ve takdirimi kazanan baban mı?
Kırmızıydı üç yaşında olduğunu tahmin ettiğim Melisa'nın tişörtü.
Ve pembeydi beş yaşında olduğunu tahmin ettiğim ablası Ayten'in tişörtü.
Sarımtıraktı; sempatik babalarının kısa kollu gömleği.
Ve başardı çocuklarına olan ilgisiyle gönlüme girmeyi.
Sevinçti; Melisa'nın da, Ayten'in de gözlerinin rengi..
Ve hevesti; her ikisinin de bakışlarının rengi.
Melisa, Ayten..
Zeytin nedir biliyorsunuz.
Poğaça nedir biliyorsunuz.
Muhtemelen zeytinli poğaçayı da biliyorsunuz..
Ama bir pastanede kahvaltı yapıyor olmanın, bir yalnızlık alameti olduğumu bilmiyorsunuz.
Buna 'Zeytinli poğaça yalnızlığı' dendiğini bilmiyorsunuz.
Evet ben buldum bunu.
'Zeytinli poğaça yalnızlığı'
Bilmeyin hiç.
Zeytinli poğaçayı tadın.. Ama 'Zeytinli poğaça yalnızlığı'nı tatmayın asla.
Kalabalıklar içinde yalnız olmanın ne yaman hal olduğunu bilmeyin hiç.
Çelişkiler içinde kalmayın asla.
Özgürlük anıtının arkasındaki hapishane gibi.
Özgürlüğe bu kadar yakınken esareti yaşamayın hiç.
Özgürlüğü görüp de sahip olamamanın sancısını yaşamayın hiç.
Gözleriniz yalnızlıktan değil, esaretten değil; sevinçten, özgürlükten dolsun her daim.
Tatlılığınıza yürekten selam ederim.
Bir ses yükseldi minareden.
"Bana gel."di bu sesin rengi.
Islaktı suyun rengi.
'Huzur'du alnımı yapıştırdığım halının rengi.
Ve 'şükür'dü dizlerimin, avuç içlerimin rengi.
'Selam'dı önce sağ..
Ve sonra da solun rengi..
"Bulanlar ancak arayanlardır."dı çıkış kapısının rengi.
Ve hümanizmdi o anda gökyüzünün rengi.
Ve vedaydı.
Yavaş yavaş vedaydı.
Vedanın rengi hüzündü şüphesiz..
Ve "Ne güzel anlardı.. Bir diğeri nasip midir acaba?"ydı Çavuşbaş'ta bir konağın rengi.
Ne çayın tadı hatırımda, ne demi.
Sadece sarı bir kağıt var aklımda ve üzerinde yeşil renkli cümleler.
Sarı gelip geçiciliğin; ve yeşil ise inadına kalıcılığın, güvenin rengi.
Yokuş aşağı inmek sanıldığınca kolay değil.
Öyle göründüğü gibi değil.
'Öyle' olmayan şeylerin, 'öyle görünüyor olması' güzel değil.
Pamuk şeker pamuktan yapılmıyor mesela..
Üzülme İsmail Abi!
Yine de; merhaba kuyumcular sokağı.
Ve sevdiğim çay ocağı..
Sana da merhaba.
Ve lokumculara da sevimli birer merhaba.
Kaymaklı lokum kadar tatlı birer merhaba.
Ordu Bulvarından inmeli.
Selam vermeli Pars'a.
Merhaba Pars.
Herkes sana 'Vali konağının önündeki köpek' diyor.
Ama bana göre bundan fazlasısın.
O yüzden bu ismi verdim sana.
Hem.. Sen benim ismimi biliyor musun bakalım?
Mesele değil..
Biliyorum; bir gün elimi çok fena ısıracaksın.
Kanatacaksın..
Ama inan ki; bu sana olan sevgimi değiştirmeyecek sevgili Pars.
Elimden damlayacak bir kaç kan pıhtısından daha fazlasısın çünkü.
O yüzden bu ismi verdim sana.
Pek seviyorum seni.
Ve salyalarını bana hediye ettiğine göre; sen de beni?
Öyle değil mi Pars.
Kan kusuyor olsak da; dudağımızın kırmızılığını soranlara "Kızılcık şerbeti içtim." demek gerekiyor bazen. Belki de her zaman.
Ağlarken içimiz, gülmeli gözlerimiz; bazen..
Belki de her zaman.
'Sevgi'ydi; Pars'ın ağzından saçılan salyanın rengi.
Merhaba Uydukent.
Hayretlerim olsun; bahar gelmiş bizim köye.
Şu ağaç ne güzel. Ve çiçekleri.
Ne güzel kokuyorlar.
İlerleyen günlerde isimler vereceğim size.
Aceleye getirmek istemiyorum..
Aceleyle verilmiş bir isimden fazlasını hakediyorsunuz çünkü.
Ve..
Nereden çıktığını kesinlikle çıkartamadığım kirpi kardeş..
Sana da bir merhaba.
Kediler için bıraktığım pilavı götürüyorsun maşallah.
Afiyet olsun.
En son Esbjerg'de rastlamıştım bir kirpiye.
Girivermişti evimizden içeri.
Ve atıvermişti Pakistanlı Şayid evimizden dışarı.
Merhaba sana da Esbjerg.
Ve Şayid Hüseyin.
İyi geceler..
İyi geceler dünya..
Ve iyi geceler; tüm sevdiğim insanlar.
Ve sanırım bu yeryüzündeki herkese tekabül ediyor.
İyi geceler; altı küsür milyar insan.
İyi geceler; yeryüzündeki her bir canlı.
Seviyorum sizi.
İyi geceler..
(Klasik bir 'İmaret Günlüğü' yazısı. Belki de sonuncusu. Vedanın vakti gelmiş meğer. Ve vedanın rengi hüzün gibi)
e.p
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder