30 Nisan 2013 Salı

Arkataş


      Bu şehir gayet kalabalık, adam deryasıdır. Etrafı mamur köylerdir. Halkının yüzleri sarımtıraktır. Çünkü bu diyar afyon diyarıdır.
     Diyor Evliya Çelebi Afyon için..
     Benim tepkim ise şöyleydi, kaleden panoramik bir bakış atıyorken manzaraya; “Beş yılımı geçireceğim yer burası mı Allah aşkına?” Çoğumuz buna benzer sözlerle başladık Afyon macerasına kabul edelim. Ama başta ben, ve hepimiz de gözden kaçırmışız en önemli şeyi.. Oysa Seyyah-ı Alem daha ilk cümlesinde altını çiziyordu:
     İnsan..
     Öyle ya; bir şehrin coğrafi özellikleri, iklimi sana göre olmayabilir. Mimarisini, yapılaşmasını sevemeyebilirsin. Ama insanlarını sevmemek ya da sevememek gibi bir durum olamaz. İnsanı sevememek diye bir şey olamaz.. Dünyayı güzel kılan asıl etkendir insan. İnsanları seversen her şeyi seversin; dünyayı da şehirleri de..
      Kaleden bakarken hesaba katmamışım bunu, acemiliğime verilsin. Olması gerektiği üzere, zaman bunun acısını çıkarttı benden. Dersimi verdi. Tokatlarını peşi sıra indirdi yeri geldikçe.. Her yeni gün, her yeni birini bildikçe.
     Hazırlık sınıfında başladık ya elimizdeki keseleri doldurmaya; her yeni gün, her yeni sınıfta yeni kişiler koyduk keselerimize. Doldurdukça doldurduk. Zenginleştikçe zenginleştik günden güne. Bu yürekler ne kadar geniş.. Bu keselerin dibi yok. Doldur doldurabildiğin kadar..
     Ve nihayet başladık ya birinci sınıfa.. İşte uzun bir süre konaklayacağımız bir liman. Koca dört yıl geçecek bu soğuk beton kütleler arasında; ama onca insanın da sıcaklığı arasında. Gel de heyecanlanma. Gel de sevinme.. Onlarca yeni insan yahu; onlarca yeni kimse bileceksin.. Onlarca yeni tat, onlarca yeni renk.. Kocaman bir gökkuşağının içindesin. Kim bilir neler yaşayacaksın. Kim bilir neler paylaşacaksın. Bitmez bu dört yıl. Bitmesin de zaten. Koca dört yıl; sonu gelmez.
     Ama o da nesi.. Bitmiş bile. Uyuduk uyanamadık olmuşuz göz göre göre. Bir hışımla geçivermiş de durduramamışız zamanı. Yaşadığımız onca anı, tonlarca hikaye kar kalmış yanımıza. Asıl kazancımız ise; o hazırlık sınıfında doldurmaya başladığımız keseler. Tepeleme doldular şimdi. Keselerin ağzını bağlayıp cebimize koyma zamanı geldi.. Evet, bu hikayenin gerçekten de sonuna geldik. Şükür ki güzel bir hikaye yaşadık; onlarca baş karakterle aynı yerde, aynı anda.
     Notlarım arasında rastladığım üç beş satıra yer vermek istiyorum, durumu özetleyen.. Şöyle diyor acemi şair:
Nasıl d a geçmiş zaman,
Farkına varmadan..
Tam beş yıl bu şehirde;
İlk gün daha dün gibi..
Üzülsek de sızlasak da,
Ayrılık çok yakında,
Her şey açıkta gün gibi..
Üzülsek de sızlasak da,
Yollar ayrılıyor yakında..
Vedanın rengi hüzün gibi.
Bu veda..
Her veda gibi olmasın;
Mesafeler dostluğa engel olmasın.
Bu veda..
Her veda gibi olmasın;
Bu güzel hikaye yarım kalmasın..

     Ayrılığa içerlemiş besbelli.. Güftesinin ismine 'Veda' demiş.. Kolay değil ya yıllarını paylaştığın insanlardan ayrılmak. Bırakın içerlesin..
     Orta Asya Türkleri, savaş esnasında arkadan gelecek saldırılara önlem amaçlı sırtlarını büyük taşlara yaslarlarmış. Böylece arkalarından gelecek tehlikelere karşı kendilerini güvende hissederlermiş. Yaslandıkları taşa da 'arka-taş' denirmiş.  Arkadaş kelimesi de, bu timsal ve isimden türeyerek oluşmuş..
Allah kimseyi yalnızlıkla imtihan etmesin.
Allah kimseyi arkataşsız bırakmasın..
     Evet.. Affan Dede'ye para saysak da satmayacak bize çocukluğumuzu..
Yaşadık bitti. Geçmiş geçmişte kaldı. Ama neyse ki gelecek yaşanmadı henüz.
Her şey elimizde.. "Keşke"siz, "Yazık oldu."suz bir gelecek inşaa etmek; yarınları güzel renklere boyamak, en güzel çiçek bahçelerine çevirmek elimizde..
Yolumuz ve bahtımız açık olsun sevgili arkataşlar.
Kırmızı pabuçlarımız olsun. Güzellikler bizimle olsun..

 "Ilık bir çayın da hatırı olmalı bir yerlerde; ve en az 20 yıldan başlamalı bence."
 -Kübra Dağ-

e.p

2 yorum: