6 Nisan 2013 Cumartesi

Gülyurt Manzaraları

Ağzımdaki yarım kiloluk çam sakızı artık tahammül edilemez bir hale gelince, bir yere oturup mola vermeye karar verdim.
Yollar bacaklarımı, sakız çenemi, düşünceler beynimi yormuş yeterince..
Sindim Yeşilyol Gülyurt'a.
Bir çay molası verdim; hem belki üç beş de kurabiye yerim.
"Erdal Abi çay banaaa.." (Afyon'da en iyi çay Gülyut'ta bu arada).
Oturdum yerime; kahverengi deri ajandam yanımda, içinde sarı/yeşil  kağıtlarım.
Bir de uyduruk bir kitap var; okur muyum bilmiyorum.
Ama kalemi yerinden çıkardığıma göre yazmaya niyetim var.

Nereden başlasam?
Hee şunlardan mı?
Yaşlı teyze, ve karşısında genç biri.
Kızı mıdır bilemedim. Ama gülüyorlar ne güzel.
Allah daha çok güldürsün inşallah.
Kahvaltılarını yaparken nasıl da eğleniyorlar. Nasıl da mutlular..
Tost var, yanında biraz sebze; çay da iyi gözüküyor.
Ama bir dakika..
Hayır. Yapmayın bunu.
Boş İşler Güçler'den bir sahneyi hatırlayarak gülmeyin sakın.
Yok yok.. Sakın ha yapmayın öyle bir şey.
Sakın gülmeyin o salak şeye. Pardon; o salakoğlu salak şeye.
Hem insanlar, vücuttaki tüm organlar ve tüm akrabalık ünvanlarının kombinesiyle oluşturulmuş küfürler silsilesine sarılmış; kaliteden yoksun, bayağılıkta bonkör bir paçavrada ne buluyorlar anlayamadım.
Hoş onlar da benim L&M'de ne bulduğumu anlayamıyorlar ya neyse.
L&M, televizyon tarihinin en orjinal yapımı olduğu için seviliyordur belki de. Ve bir gram küfür içermediği için.. Bu yeterli bir sebep bence.
Bazen bazı şeyleri acımasızca eleştiriyorum evet; ama hak etmeyene lafım yok ki.. Kimsenin tavuğunu gereksiz yere ürkütmedim şükür ki.. Biri cinayet işlediğinde "Saygı duyarım.. Ben karışmam." diyemezsin mesela. Onun gibi; göze çarpan bir seviyesizliği de dile getirmek gerekiyor ve bu da bize düşüyor sanırım.
Neyse, afiyet olsun size.

Yan masadaki kız..
Ah be kızım.. Ah be güzel kızım..
Yahu bırak şu elindeki sigarayı, hiç yakışmış mı Allah aşkına.
Ne kadar da narinsin.
Yahu bırak şu sigarayı da Dünya Güzeli yapalım seni.
Tamam Türkiye Güzeli olsun.
Yahu tamam Afyon Güzeli yapalım..
Tamam tamam Gülyurt Güzeli; ama at o sigarayı yahu.
O ağzın nasıl kokuyordur şimdi Allah'ım Allah'ım.
Hem bak evlenirsin bir gün; şimdi ağzında keyifli keyifli o tütün dumanını dolandırmak uğruna, on yıl sonra çocuğun olmaz dayanırsın kapıma "Yaa sen söylemiştin." diye..
Gerçi söylemedim. Yazdım sadece..

Aa o da nesi bizim Slovaklar. Üçü de birlikte.
Dur bakayım, fark ederlerse beni bir çay ısmarlarım..

(3 dk sonra)
Fark etmediler, geçip gittiler :(
Ama ben onların Migros poşetlerini fark ettim.. Taradım adeta; beyaz peynir, süt, çikolata vs.
Beyaz peyniri öğrenmişler ve sevmişler besbelli. E güzel.

Nerde kalmıştık;
Al işte.. Not düşülmesi gereken bir kızcağız daha..
O kız..
Elinde iphone'u, ayağında alafranga bir çizmeyle; o kız..
Başında türbanı, bacağında taytla; o kız.
A be kızım; tamam gerçekten de dikkat çekiyorsun(buysa amacın).
Tamam gerçekten de seksisin(buysa amacın).
Ve bunu amaçlamıyorsun büyük ihtimalle ama gerçekten de komiksin.
Yok yok; esprilerini falan duymadım.. Ya da fıkra anlatırken dinlemedim seni.
Ama bu resim gerçekten de komik.
Şimdilerde, arkadaşlarımca Cuma Namazı'nda görülen Çelik'in; zamanında şarkı sözünü değiştirip "Ya Rab" yerine "Ah yar" deme çabası kadar komik.
Bu kızcağızın hali bana 'lahana-perhiz' muhabbetini hatırlattı.
Bir de 'altı kaval, üstü şeşhane'yi.
Bu hal; Çavuşbaş'ta bir hamamda, Prag'lı bir sanatçının viyolonselinden çıkan bir do major sesi kadar enteresan.
Bence..

Yahu bir baktım.. "Neden hep kızlardan, teyzelerden bahsettim?" diye düşündüm.
E burası kadınlar matinesi gibi.
Orta yere kurulmuş ben ve hemen karşımdaki çiftin erkek üyesi hariç.
Karşımdaki çift..
Ne kadar güzelsiniz. Allah bozmasın inşallah ne diyelim.
Mutlu olun hep.
Bak bak Middle Coffe'yi aldılar ellerine okuyorlar.
Oysa bunları geçen yıl yazıyor olsaydım; "Puzzle Time'ı aldılar ellerine okuyorlar ve ellerindeki yayını yan masadaki adamın yaptığını bilmiyorlar." diye yazacaktım.
Yine de hoşuma gitti.
Yok yok kibir değil. "Taklitler aslını yaşatır." tribine girecek değilim.
Ama resmen taklit edilmişiz yahu, enteresan.
Ve ben tam bunları yazarken Mustafa'nın beni araması daha da enteresan.
"İşte ben buna şaşıyorum." (Topaloğlu Mustafa bu cümleyi anlar).

Çiftimize dönelim..
Daha doğrusu delikanlıya.
Bak sana naçizane bir tavsiyem var.. Hoş bu konularda ahkam kesmek haddime midir o da muamma; diyebilirsin ki "Varsa ilacın sür kendi başına.."
Ama en azından şunu söyleyeyim; sen sen ol, hep sev bu kızı.
Asla ve asla bir eti sevme. Deneme bile.
Yahu canın et çekerse, kasaptan bol ne var. Ya da git bir kebapçıya.
Ama sakın ha sakın; bir eti sevme, gözümdeki güzel imajınıza gölge düşürme.
Ve ben kalkışacak olursam böyle bir şeye, tabancayla vur beni. Başkası değil bak sen yap bunu. Bugünün gayrı resmi antlaşması olsun bu da. Birbirimizi tanımıyor oluşumuza rağmen.
Hem bak kabul edersen, bir şarkı armağan ederim size.
Daha yeni yazdım.. Adı, 'Veda'.
Ben okulun bitiyor oluşu üzerine yazmıştım gerçi ama şu tevafuklara bak sen..
Müslüm Baba'nın  kırkı çıktıktan sonra piyasaya sürülecek albümünün ismi de 'Veda' olacakmış..
Ve 'Köprüleri Atmak' isimli bir filme de fon müziği olmak nasipmiş bu şarkıya..
Köprüleri Atmak; 'Duygu Öğütme Makinası' başlıklı bir yazıda bahsi geçiyor.
Veda; sadece üniversite arkadaşlarına değil de, her türlüymüş meğer.
"Neye niyet, neye kısmet." diye buna deniyor sanırım.

Merhaba, yeşil kıyafetli 'Caddedeki tozların yerini değiştirici' amca..
Allah kolaylık versin. Keşke sana yardımcı olabilsem.. Ama en azından gofretimin ambalajını yere atmıyorum. İnşallah bunu göz ardı etmiyorsundur. Elimden gelen bu senin için.
Hem keyifli keyifli çayımı yudumladığıma bakma.
Hani dünyada sadece Pamuk Prenses var cadıdan daha güzel ama onun da yatağı kötü ya.
İşte o misal; senin doğum günün sadece bir doğum gününden ibaretken mesela, benimki daha fazlasını ifade ediyor..
Benim doğduğum gün, bir doğum günü olmaktan fazlası maalesef..
Şimdi burada yaz desen yazamam.. Ama yanıma gelip de soran olursa kulağına fısıldayabilirim.
Başkasına söylememek kaydıyla.

Muhtemelen; o küçük beyaz süs köpeği, tasmasının ucundaki elin bağlı olduğu bedeni kahramanı olarak görüyordur.
Hem belki de balonunu yakaladığım çocuk da beni..
Maşallah sana; şöbiyetin şerbetinden tatlısın.

Hoppalaaa..
Kağıdım bitti.. Çayım da, kurabiyelerim de..
Ve müezzin rica etti, "Azcık da buraya gelin." dedi; şöyle seslendi: "Allah en büyüktür.. Allah en büyüktür.."
Biliyorum.. Ve biraz bekleyin, geliyorum.
Hedef, Yeşil Cami.
Sagopa Kajmer'e benzeyen imamı pek severim..
Kuşkularına bir kuş konmuş.. Saçlarında kış..


e.p

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder